18 Temmuz 2011 Pazartesi

Kutsal Topraklar Mekke ve Medine

Kutsal Topraklar’a yaptığımız kutlu yolculuğumuzdan bahsetmeden geçmek olmaz diye düşünüyorum. Nitekim Gülsimamın hayatında yaşadığı en güzel deneyimlerden biriydi bu yolculuk..Orası anlatılmakla bitmez ama kısa da olsa birşeyler paylaşalım..

19 Haziran 2011 tarihinde Gülsima, anne, baba, anneanne, babanne, dedeler ve Emrah abiyle birlikte toplam 10 kişi olarak yola çıktık. İlk olarak Medine’ye Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in bulunduğu o güzel mekana ayak basacaktık. İlk defa uçağa binmenin heyecanını yaşayan minik kuşum o kadar mutluydu ki havaalanında gözlerini açıp etrafındaki kalabalığı görünce ne yapacağını şaşırdı. Zaten babanne ve anneanne tarafını bir arada görünce keyfine diyecek olmuyor.

Yolculuk boyunca hiç susmadı mutluluktan.. Bir taraftan ilahi bir taraftan şarkılarla güzel bir müzik ziyafeti verdi yolculara. “O gece Sendin gelen Ya Hazreti Muhammed” ilahisiyle başlayıp salavatla tamamlıyordu. Medine’ye inerken “Anne nereye geldik?” diye sorduğunda “Medine kızım” diye cevap verince “Yaşasın Medine!” diye sevincini bir kere daha haykırdı.

Otobüsümüz Mescid-i Nebevi’ye doğru hareket ederken kucağımdaki minik meleğim sürekli “Nur içine daldır beni, can bedenden çıkmadıkça imanla uyandır beni” ilahisini söylüyordu. Ağzından çıkan kelimeler gayr-i ihtiyariydi sanki.. Kutsal toprakların nurani havası yavrumu da etkilemişti. Kafile başkanımız Beşiktaş Müftüsü Emrullah Üzüm Bey daha sonra Gülsima’yı yanına çağırarak bir koku hediye etti söylediklerinden dolayı:)

Yeşil Kubbe’yi ilk gördüğümüzde yaşanılan hisler bambaşkaydı. Mescid-i Nebevi’ye doğru yaklaşırken Gülsima kucağımdaydı.. Oranın manevi havasını bu yaşta solumasını zaten çok istiyordum ki nasip etti Rabbimiz. Hiçbir zorluk yaşatmadı yavrum bize. Mescidde hep yanımızdaydı. Cennet bahçesine bile onunla girip namaz kılmayı başarabildik.Önceden ona anlattığım hurma kütüğü hikayesinden asıl yerinde de bahsettim. Bu sefer "Hurma kütüğü nerede anne?" diye sordu masumca. 

Önceden Efendimiz (s.a.v.) hurma kütüğüne dayanarak insanlara birşeyler anlatırmış. Tabii mescid kalabalık olmaya başlayınca "Seni göremiyoruz Ya Rasulallah" diyenler olmuş. Ve bir kaç basamaklı minber yapmışlar Efendimiz (s.a.v.)'e. Artık Efendimiz bu minbere çıkarak vermeye başlamış hutbelerini. Bir gün yine hutbe verirken herkesin duyacağı bir inleme sesi işitilmiş. Hurma kütüğünden geliyormuş bu ses. Efendimiz (s.a.v.) kütüğün yanına gelmiş. Ağlama sesiymiş. Ve Efendimiz (s.a.v.)'den uzak kaldığı için ağlıyormuş. Efendimiz (s.a.v.) bu sefer "Ey hurma kütüğü! mademki feryadın böyle bir ayrılık acısındandı dile benden ne dilersen!" İster misin Allah'a yalvarayımda; seni doğunun batının bütün insanlarına meyve yetiştiren yemyesil dipdiri bir ağaç yapsın? Yahut seni bir cennet fidanı cennete bir selvi fidanı yapsın ki sonsuzluğa kadar en güzel en taze vücutlar gibi genç ve dilber kalasın!" Bu iltifata mazhar olan hurma kütüğü Rasullullah (s.a.v.)'den yakıcı ve kavurucu aşkının bir tezahürü olarak şu talep te bulunmuş. "Yâ Rasullullah! İkisini de istemem Tek arzum sende fani olmak bunun içinde beni gömüp yok etmen beni bu fani vücudumdan kurtarmandır. Çünkü bir ağaç ne kadar taze ve güzel olursa olsun gıdasını güneşten ve sudan alır. Halbuki benim hayatım senin nuraniyetinin nuruyla beslendi. Sana destek olmanın senin hararetinle ısınmasının sende yanıp kavrulmanın lezzetini tattı. Ben artık bu hoş ve tatlı hazdan ayrılamam. Dâimâ bâki olanı isterim. Beni öylesine göm ve yok etki sende senin biricik nurun içinde dirilip ebedi olayım." Allah Rasulü (s.a.v.) o hurma kütüğünü toprağa gömdürmüş. Ta ki kıyamet gününde insan gibi dirilsin.!

Gülsimam’ın bize Allah’ın bir lütfu olduğunu ve onun sayesinde ecrimizin artabileceğini düşünüyordum. Bu sebeple ona karşı davranışlarımda daha dikkatli olmaya çalıştım. Nitekim ona karşı sabırsız davrandığımız zamanlarda bazı imtihanlar yaşadık. Zaten Medine’ye ilk gelenleri Allahû Teâlâ imtihana tabii tutarmış. İsyan etmeden sabırlı davrananların mükafatını Allahû Teâlâ sonunda verirmiş. İnşallah mükafatı verilenlerden olmuşuzdur.

Medine’de hurma bahçesinde çok eğlendi..



Ve Uhud.. O mubarek mekan.. Peygamber’i dinlemediklerinden dolayı imtihana tâbi tutulan sahabeler.. Allah için verilen 70 şehit.. Ve Şehitlerin Efendisi Hz. Hamza’yı hatırlıyoruz..


Kuba Mescidi.. Peygamber Efendimiz’in yaptırdığı ilk Mescid..Mescid-i Haram’dan sonraki ilk mescid de diyebiliriz. Peygamber Efendimiz burasıyla ilgili “Kim Kuba Mescidinde dört rekat namaz kılmak niyetiyle evinden çıkar ve namazı kılarsa, Allah onu evine umre sevabı ile döndürür.” buyurmuşlardır. Biz de o sebeple gittik bu güzel mekana. Gerçekten buranın da manevî havası bambaşkaydı.

Bebeği Ahmet Latif’i de götürdük oralara:) Mescid-i Nebevi’ye giremedi, dışarıda bizi bekledi Ahmet Latif:)

Medine’den Mekke’ye Yolculuk

Mekke’ye gideceğimiz gün Gülsima ağlayarak uyandı. Hiç yapmadığı bir durumdu. Bize sabretmemiz gerektiğini vurgularcasına her şeye bahane buluyordu. Normalde de bu şekilde davranmazdı aslında. Ben de diğer hazırlık işleriyle uğraşırken annemlere götürdüm Gülsima’yı. Medine’den ayrılığın hüznü okunuyordu herkesin sîmasında. Mekke’ye doğru 5 saat süren bir yolculuk yaptık. İhram namazını kılıp ihrama girdik. Ve Yatsı Namazı vakti Mekke’deydik. “Lebbbeyk...” nidalarıyla girdik Mescid-i Haram’a. 


Ve Kâbe’yle ilk karşılaşma.. Buralara nasibi olanlar gelirmiş derler ve Allah davet edermiş o nasipli olanları. Ve ben de Kâbe’yi ilk gördüğüm anda Rabbimiz’in bize “Hoşgeldiniz, ben de sizi bekliyordum. Ne iyi ettiniz de geldiniz” dediğini hissettim. Gülsimam da tabii çok şaşırdı ilk gördüğünde. “Anne bak Kâbe” dedi. “Televizyonda hiç böyle görünmüyor” dedi sonraları. Binlerce peygamberin olduğu topraklara ayak basıyorduk.

İlk tavafı hep birlikte yaptık. Rükn-ü Yemanî köşesinde Efendimiz (s.a.v.) dua edermiş. Ve ayrıca burasıyla ilgili Hz. İsmail (a.s.)’ın ettiği bir dua varmış. Bunu da gitmeden yaklaşık bir hafta öncesinde öğrenmiştim arkadaşımızın bloğundan.

Hz. İsmail Kabe nin inşasından sonra tavaf yaparken ve tam da Yemen duvarı önünden geçerken dua eder; “Ya Rabbi senin rızan için senin kulların Kabe'yi tavaf ediyor. Keşke çok sıcak olmasa da daha kolay tavaf edebilselerdi” der ve Hz. İsmail’in duası kabul olur. Gerçekten oradan her geçişte o serinliği hissettik.

Duaların kabul olduğu mubarek yerler burası. Dualara bu kadar hızla cevap verildiğini başka yerde göremezsiniz. Bu durumun en basit olanını anlatmak istiyorum: Kabe’ye bebek arabasıyla girilmediğini bildiğimiz için araba almadık Gülsima’ya. Mescid-i Haram’ın arka tarafında Peygamberimiz’in doğduğu evin bulunduğu yer tarafında bir sürü tekerlekli sandalye vardı. Kartınızı verip alabiliyorsunuz. Biz de bir tane tekerlekli sandalye almıştık Gülsima’ya. Üzerimize zimmetli olduğu için de kaybetmememiz gerekiyordu. Bir gün annem Gülsima’nın yanındaydı. Tekerlekli sandalye de yanlarındaydı. Biz tavafa gittik babamızla. Geldiğimizde annemle Gülsima uyumuşlar. Tekerlekli sandalye de yok. Biri almıştı anlaşılan. Etrafta o kadar çok var ki bu tür sandalyelerden bulmak mümkün değil gibi görünüyordu. Babamız şöyle bir etrafı gezdi ve bulup geldi:)“Nasıl buldun?” dediğimizde “İçimden dua ettim, buldum” dedi. Sebepler dairesinde çok zordu o sandalyeyi bulmak ama orası farklı bir yer.

Gülsima’nın bir sürü ülkeden arkadaşı oldu. Sudan, Arabistan, İran, Pakistan. Birbirlerinin dillerini bilmeseler de çocukça anlaştılar. Bir gün teyzesi Gülsima’yla birlikteydi Mescid-i Haram'da. Ben tavaf yapıp yanlarına gittiğimde 2 tane Sudanlı çocukla şeker yiyorlardı. Üçü de çok mutlu görünüyordu:) Anneleri İngilizce biliyormuş. Çocuklardan kız olanın adı Seyda (3), erkek olanın adı da Ahmet (5)’di. Gülsima isimlerini öğrendiği için çok mutlu oldu.

Gülsima’ya hediye verenler, resim çekmek isteyenler de çok oldu. Çocuk yaşta bu topraklara gelmek herkese nasip olmaz tabiiki. Yavru kuşuma nasip oldu çok şükür. Rabbim tekrar tekrar gelebilmeyi nasip etsin ve buraları yavruma unutturmasın inşallah.

Bir gün Mescid-i Haram'dan otele kadar teyzesinin kucağında gitti yere basmadan. (Genellikle hep böyleydi zaten:) Otelin kapısına geldiklerinde teyzesi "Gülsima artık yere in de yürü" dediğinde "Sabırlı olmalısın teyzecim" demesin mi:)

Dönmemizden bir gün önce Gülsima'ya "Kızım yarın İstanbul'a gideceğiz." deyince gülümsedi. "Özledin mi kızım evi?" diye sorduğumda "Ben burayı da seviyorum, çünkü burası Allah'ın evi" diyerek beni bir kere daha şaşırttı.

3 Temmuz 2011 tarihinde gece yarısı İstanbul'a döndük gönlümüzü oralarda bırakarak...

2 yorum:

  1. Fethiyecim Allah kabul etsin.
    Nice umreleri ve Haccıda tekrar tekrar naip etsin.
    Satırlarını okurken tekrar tekrar gittim.....
    Sevgilerimle
    Esma

    YanıtlaSil
  2. Allah razı olsun arkadaşım. Gitmeden yaklaşık bir hafta önce senin bloğundaki o güzel yerleri görmem de tevafuk oldu. Çok güzel açıklamalarda bulunmuşsun. Oraya gittiğimde senin çektiğin resimler hayalimdeydi:)
    Allah hepimize tekrar tekrar gidebilmeyi nasip eylesin inşallah. Gidip döndükten sonra özlem bir kat daha artıyor sanki..

    YanıtlaSil

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails