Yazın gelmesine yakın hep “acaba bu sene nasıl düşeceğim de dizim yaralanacak?” diye düşünürdüm:) Her sene bir yaralanma olayımız olurdu çünkü:) Ama bu bile çocukluğun vazgeçilmez, hatırlanıldığında insanı gülümseten anıları arasındaydı.
Bugün de Gülsimam babannesiyle dışarı çıkmış ve koşarken düşüp dizini yaralamış hafifçe. Biraz ağlamış doğal olarak. Telefon ettiğimde söyledi bana "düştüm, dizim acıdı" diye. Bu ilk yaralanmamız bana çocukluk günlerimi hatırlattı ve paylaşmak istedim.
Eski günlere ait aşağıdaki şiir de okunmaya değer:)
ESKİDEN
Çember çevrilir, su musluktan içilir, ağaçlara tırmanılırdı.
Bebekler bezden, silahlar tahtadan, resimler kömür karasından yapılırdı.
Kızlara ninelerinin, erkeklere dedelerinin isimleri konulur,
Saatli maarif okunurdu.
Komşuda pişen bize...
Bizde pişen komşuya düşerdi.
Geceler ayaz, sokaklar karanlık, yıldızlar parlak olurdu.
Turşu, salça, mantı evde yapılır, karpuz kuyuda soğutulurdu.
Erik ağacının çiçeği, pencere camımıza yaslanır,
Güz yaprakları bahçemize düşerdi.
Kardan adam yapılır, evlerde soba yakılır,
Kış gecelerinde masal anlatılırdı.
Merdiven çıkılır,aidat ödenmez
Yönetici seçilmezdi.
Evler badanalı, sokaklar lambasız,mahalleler bekçili olurdu.
Ajans radyodan dinlenir, çizgi roman okunur,deftere kenar süsü yapılırdı.
Hayat,arkası yarın gibiydi,kesintisizdi.
Her gün yaşanacak bir şey vardı.
Herkes kendi düşünü kurar,
Kendi hayatını oynardı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder